"Türkiye Cumhuriyeti İlelebet Payidar Kalacaktır." Mustafa Kemal Atatürk

YIKIN HEYKELLERİMİ

Ey milletim, Ben, Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

Özgürlük hâlâ,
En yüce değer
Değilse eğer...
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız, Muskadan, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın
Kadınımız, kızımız; Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
RAHAT BIRAKIN BENİ...

Süleyman Apaydın

Not

Yerfiziği ders notları troposfer konusu D4 binasındaki fotokopidedir.

Not

Burada yer alan Fizik II notları sadece yardım amaçlıdır. Ders Hocasının vermiş olduğu bir not değildir.

Not

Genel Jeoloji notları geçen senenin notlarıyla aynı olduğundan dolayı ve geçen sene doğan boşluk ara bu seneki 8. hafta notuna denk gelmektedir dolayısıyla 8. hafta notu mevcut değildir. Seri 9. haftadan devam etmektedir.

Not

Tektonik 7. Haftada bulunan animasyonu açmak için gerekli program aşağıda Download bölümünde verilmiştir. Programı kurduktan sonra açılacaktır. Yada internet explorer içine sürükleyerek dosyayı açmak mümkündür.

Deprem Oluş Nedenleri

Dünyanın iç yapısı konusunda, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında yaklaşık 70-100 km. kalınlığında oluşmuş bir taşküre (Litosfer) vardır. Kıtalar ve okyanuslar bu taşkürede yer alır.Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2.900 km olan kuşağa Manto adı verilir. Manto'nun altındaki çekirdeğin Nikel-Demir karışımından oluştuğu kabul edilmektedir.Yerin, yüzeyden derine gidildikçe ısının arttığı bilinmektedir. Enine deprem dalgalarının yerin çekirdeğinde yayılamadığı olgusundan giderek çekirdeğin sıvı bir ortam olması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Manto genelde katı olmakla beraber yüzeyden derine inildikçe içinde yerel sıvı ortamları bulundurmaktadır.

Taşküre'nin altında Astenosfer denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır.Burada oluşan kuvvetler, özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, taş kabuk parçalanmakta ve birçok "Levha"lara bölünmektedir. Üst Manto'da oluşan konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmaktadır. Konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe taşyuvarda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler.

Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magmada okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto'ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay taşkürenin altında devam edip gitmektedir.

İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde oluşmaktadır.

Yukarıda, yerkabuğunu oluşturan "Levha"ların, Astenosferdeki konveksiyon akımları nedeniyle hareket halinde olduklarını ve bu nedenle birbirlerini ittiklerini veya birbirlerinden açıldıklarını ve bu olayların meydana geldiği zonların da deprem bölgelerini oluşturduğunu söylemiştik.

Birbirlerini iten ya da diğerinin altına giren iki levha arasında, harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır. Bir levhanın hareket edebilmesi için bu sürtünme kuvvetinin giderilmesi gerekir.

İtilmekte olan bir levha ile bir diğer levha arasında sürtünme kuvveti aşıldığı zaman bir hareket oluşur. Bu hareket çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşir ve şok niteliğindedir. Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar.Bu dalgalar geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Bu sırada yeryüzünde, bazen gözle görülebilen, kilometrelerce uzanabilen ve FAY adı verilen arazi kırıkları oluşabilir. Bu kırıklar bazen yeryüzünde gözlenemez, yüzey tabakaları ile gizlenmiş olabilir. Bazen de eski bir depremden oluşmuş ve yeryüzüne kadar çıkmış, ancak zamanla örtülmüş bir fay yeniden oynayabilir.

Depremlerinin oluşumunun bu şekilde ve "Elastik Geri Sekme Kuramı" adı altında anlatımı 1911 yılında Amerikalı Reid tarafından yapılmıştır ve laboratuarlarda da denenerek ispatlanmıştır.

Bu kurama göre, herhangi bir noktada, zamana bağımlı olarak, yavaş yavaş oluşan birim deformasyon birikiminin elastik olarak depoladığı enerji, kritik bir değere eriştiğinde, fay düzlemi boyunca var olan sürtünme kuvvetini yenerek, fay çizgisinin her iki tarafındaki kayaç bloklarının birbirine göreli hareketlerini oluşturmaktadır. Bu olay ani yer değiştirme hareketidir. Bu ani yer değiştirmeler ise bir noktada biriken birim deformasyon enerjisinin açığa çıkması, boşalması, diğer bir deyişle mekanik enerjiye dönüşmesi ile ve sonuç olarak yer katmanlarının kırılma ve yırtılma hareketi ile olmaktadır.

Aslında kayaların, önceden bir birim yer değiştirme birikimine uğramadan kırılmaları olanaksızdır. Bu birim yer değiştirme hareketlerini, hareketsiz görülen yerkabuğunda, üst mantoda oluşan konveksiyon akımları oluşturmakta, kayalar belirli bir deformasyona kadar dayanıklılık gösterebilmekte ve sonrada kırılmaktadır. İşte bu kırılmalar sonucu depremler oluşmaktadır. Bu olaydan sonra da kayalardan uzak zamandan beri birikmiş olan gerilmelerin ve enerjinin bir kısmı ya da tamamı giderilmiş olmaktadır.

Çoğunlukla bu deprem olayı esnasında oluşan faylarda, elastik geri sekmeler (atım), fayın her iki tarafında ve ters yönde oluşmaktadırlar.

Deprem Türleri

TEKTONiK
Depremler oluş nedenlerine göre değişik türlerde olabilir. Dünyada olan depremlerin büyük bir bölümü yukarıda anlatılan biçimde oluşmakla birlikte az miktarda da olsa başka doğal nedenlerle de olan deprem türleri bulunmaktadır. Yukarıda anlatılan levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle "TEKTONİK" depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında oluşurlar.Yeryüzünde olan depremlerin %90'ı bu gruba girer. Türkiye'de olan depremler de büyük çoğunlukla tektonik depremlerdir.

VOLKANiK
İkinci tip depremler "VOLKANİK" depremlerdir. Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar.Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin meydana geldiği bilinmektedir. Bunlar da yanardağlarla ilgili olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Japonya ve İtalya'da oluşan depremlerin bir kısmı bu gruba girmektedir. Türkiye'de aktif yanardağ olmadığı için bu tip depremler olmamaktadır.

ÇÖKÜNTÜ
Bir başka tip depremler de "ÇÖKÜNTÜ" depremlerdir. Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşlukları tavan bloğunun çökmesi ile oluşurlar. Hissedilme alanları yerel olup enerjileri azdır fazla zarar getirmezler. Büyük heyelanlar ve gökten düşen meteorların da küçük sarsıntılara neden olduğu bilinmektedir

P ve S dalgası nedir?


P dalgası: Kayıtçılara ilk ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı kabuğun yapısına göre 1.5 ile 8 km/sn arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusundadır (boyuna dalga). Yıkım etkisi düşüktür.




S dalgası: Kayıtçılara ikincil olarak ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı P dalgası hızının %60'ı ile %70'i arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır (enine dalga). Yıkım etkisi yüksektir.

Deprem Yapı Riski Testi

İTÜ Mezunları Derneği Bursa Şubesi`nin hazırladığı 12 soruluk test ve değerlendirmesi

1- Binanızın bulunduğu yer:

Kayalık zemin: 0,
Yüksek ve tepelik yer: 1,
Eğimin yüzde 20`nin üzerinde olduğu yamaçlar: 2,
Çevresine göre çukur yerler: 3,
Dere yatağı ve dolgu zeminler: 4,
Sulu zeminler: 5,

2-Binanız betonarme ise yaşı:

1-10 yıl: 0,
10-11 yıl: 1,
11-20 yıl: 3,
21-30 yıl: 4,
31 yıl ve üstü: 5,

3- Binanızın taşıyıcı sistemi:

Çelik ya da ahşap bina: 0,
Betonarme bina: 1,
Tuğla örgü yığma bina: 2,
Taş örgü yığma bina: 3,
Kerpiç örgülü bina: 4,
Kerpiç örgülü toprak damlı bina: 5,

4- Binanızda bodrum kat ve rutubet sorunu var mı?

Bodrum kat var, hiç rutubet olmuyor:
0,Bodrum kat var, kış aylarında rutubetli: 1,
Bodrum kat yok, rutubet yok: 2,Bodrum kat var,
Sürekli rutubet var: 3,
Bodrum kat var, su birikiyor: 5,

5- Binanız zemin kat dahil kaç katlı?

Bir katlı: 0,
İki katlı: 1,
Üç katlı: 2,
Dört-beş katlı: 3,
Altı-sekiz katlı: 4,
Dokuz kat ve üstü: 5,

6- Binanızın zemin katı nasıl?

Üst katlarla aynı: 0,
Üst katlardan daha içerde, ancak duvarlar kapalı: 1,
Kat yüksekliği diğer katlardan daha fazla, ancak duvarlar kapalı: 2,
Normal katlarla aynı, ancak duvar yok: 3,
Normal katlardan daha içeride, ancak duvar yok: 4,
Kat yüksekliği normal katlardan dahafazla, ancak duvar yok: 5,

7-Bina çıkmaları nasıl?

Binada hiç çıkma yok: 0,
Yalnızca balkonlar çıkma: 1,
Binanın bütününde kapalı çıkma var 80 cm`ye kadar: 3,
Açık çıkmalar duvarlarlakapatılmış: 4,
Binanın bütününde 80 cm`den fazla çıkma var: 5,

8-Binaya yapılan müdahale var mı?

Binanın herhangi bir yerinde değişlik yapılmadı: 0,
Binanın iç duvarlarında kaldırılan bölümler var: 1,
Binanın iç duvarlarında birden fazla kaldrırılan bölümler var: 2,
Dış duvarlarda pencere açıldı veya pencereler büyütüldü: 3,
Binanın bütününde ilave pencere yapılması ya da duvarların kaldırılması: 4,
İç bölme ve duvarların komple kaldırılması (1 kat bile olsa): 5

9-Binanın kullanım amacı değiştirildi mi?

Bina yapım amacına göre kullanılıyor: 0,Konut amaçlı yapılıp, normal katlar atölye olarak kullanılıyor: 1,
Zemin kat konut amaçlı yapılıp, dükkan ya da atölye olarak kullanılıyor: 2,
Binaya sonradan asansör montajı yapıldı: 3,
Sonradan çatı arasına bir tondan fazla kapasiteli su deposu yapıldı: 4,
Binayı sonradan asansör ve su deposu yapıldı: 5,

10 -Binanızda şu ana kadar:

Herhangi bir tamirat yapılmadı: 0,
Titreşimli bir aletle tamirat yapıldı: 1,
Yapının taşıyıcıları titreşimli bir aletle tamir edildi: 2,
Kolon ve kirişlere delik ve benzeri müdahale yapıldı: 3,
Binada katya da döşeme ilavesi yapıldı: 4,
Binada kısmı de olsa yangın oldu: 5,

11-Binanızdaki daha önceki hasar ya da çatlaklar

Binanızda gözle görülür çatlak yok: 0,
Balkon döşemesinde ya da köşelerinde çok ince çatlak var: 1,
Çıkmalardaki dış duvarların kolon ve kirişlerin birleştiği yerde çok ince çatlaklar var: 2,
Pencere altıve hizalarında duvarda yatay çatlaklar var: 3,
Dış duvarlarda yatay vedüşey bina yüksekliğince çatlama var: 4,

12- Bina şekli, plan şeması:

Kare ya da çokgen: 0,
Dikdörtgen: 1,
Yıldız şeklinde: 2,
Binada derin boşluklar var: 3,
Bitişik bloklar, aynı kat seviyesinde değil: 4,
Bitişik bloklar, aynı yükseklikte değil: 5,

DEĞERLENDİRME Her soruya verdiğiniz yanıtların karşılığındaki değerleri topladığınızda;
0-6 arası binanızda ciddi bir deprem riski bulunmamaktadır.

7-12 puan binanızda düşük deprem riski bulunmaktadır.

13-20 orta deprem riski söz konusu, yapı uzmanlarca incelenmeli.

21-60 deprem etkilerine açık bir yapıya sahipsiniz.

Öncelikle yapınızın mimar ve mühendisiyle temasa gecerek uzman bir kuruluştan tespit isteyiniz.

Yer Sisteminin Merkezine Doğru

NASA, yerin ağırlık merkezini kesine yakın derecede belirlemek ve buna bağlı olarak Dünya'nın gerçek dönüş hızını hesaplamak için yeni bir projeye başladı. Proje geliştiricisi Donald F. Argus'a göre, bu orijinal teknik sayesinde yer sistemini oluşturan bir çok döngü hakkında daha kolay veri elde edilebileceği gibi, daha kolay fikir yürütülebilecek.Referans sistemi temel alınarak, atmosferde ve uzayda meydana gelen olayların ölçümleri sayesinde, Dünya yüzeyinde tahmini bir ağırlık merkezi tanımlanabiliyor. Bu tahmini merkezin yeri, yaşamsal olaylar, küresel deniz seviyesinin değişikliği, depremler, yanardağlar, Dünya’nın geçirdiği son buzul çağından sonra geri çekilen buz tabakalarının erimesi gibi döngüsel olaylar ve elde edilen diğer bilgiler ile cevap buluyor.



Günümüzde yerin merkezi iki şekilde tanımlıyor. İlki tamamı saf katı olarak kabul edilen yerin ağırlık merkezi, ikincisi ise tamamen katı kabul edilen yer ile buz tabakaları, okyanuslar ve atmosferin birleşerek oluşturduğu tüm yer sistemin oluşturduğu ağırlık merkezi. Çalışmayı yürüten Argus’a göre, bu iki seçenek tahminlerin geliştirileceği [çn. kapalı] bir odadan ibaret.2000 ve 2005 yıllarında yapılan ölçümler doğrultusunda, son uluslararası tahminler, yer sisteminin ağırlık merkezi için 1.8 mm farklılık gösteriyor. Argus’a göre, bu farklılık [çn. hareket halindeki] yerin ağırlık merkezini tam olarak bilemediğimizden kaynaklanıyor.Argus, atmosferde ve okyanuslarda meydan gelen mevsimsel döngünün, yerin ağırlık merkezini değiştirmek için yeterli olmadığını savunuyor. Bu yüzden katı [çn. değişmeyen] bir cisim yıldan yıla değişiklik göstermediğine ve tamamı katı kabul edilen yerin kesin ağırlık merkezini verdiğine inanıyor.



Günümüzde, Dünya’nın ortadan şişkin, alttan ve üstten basık bir küre olduğu biliniyor. Kimi yerde karaların çok yer kaplaması, kimi yerde okyanusların çok yer kaplaması sonucu, ağırlık yüzeyde bir taraftan diğer tarafa düzgün olmayan bir şekilde dağıldığı ve mevcut sistematik döngülerin süreç içinde devam etmesi, gezegenin gerçek merkezi kesin olarak bulmayı zorlaştırıyor.



“Dünya referans sistemi ne kadar belirlenmiş olsa da doğası gereği belirsizlik içeriyor. Dünyanın tektonik[1] ve iklimsel güçler yüzünden sürekli şekli değiştirmesinden dolayı bu problemi çözmek için defalarca ağırlık merkezi ölçümleri yapılıyor. Yeni referans sistemi ise bizi Dünya'nın merkezine çok yakın bir değerde, neredeyse iğne ucu kadar hata payıyla yaklaştırıyor” diyor Argus.



Argus, yeni referans sisteminin küresel iklim değişikliğini anlamak için önemli bir katkıda bulunacağını söylüyor. Grönland, Antartika ve başka yerlerdeki buz tabakalarının erimesinden dolayı kısmen küresel deniz seviyesinin arttığını gözlemliyoruz. Son yıllarda, deniz seviyesi hızlı bir artış gösteriyor ve bu oran güncel verilere göre yaklaşık olarak yılda 3 mm dolaylarında. Mevcut ağırlık ölçümlerindeki değişim sonucunda meydana gelen, kayda değer belirsizlikler, yerin merkezinin hareketini de belirlemeyi zorlaştırıyor.



Argus “Grönland ve Antartika’daki buzların eriyip, okyanustaki su seviyesi değerini değiştirmesi gibi bilinen diğer bağıl hareketlerde, bilim insanlarının, yer sisteminin ağırlık merkezi ve tamamen katı [çn. kabul edilen] Dünya’nın ağırlık merkezini tanımlamak için, daha fazla yardım edebileceğini” açıklıyor. Ayrıca Argus, NASA/CNES[2] ortak yapımı Jason-1 uydusundaki altimetreler[3] tarafından, deniz seviyesinde meydana gelen yükselmenin güvenilir bir şekilde ölçüldüğünü belirterek. Yer sisteminin ağırlık merkezindeki hareketin daha iyi tahminlerde bulunmaya olanak sağlayacağını söylüyor.



Ayrıca 2008 yılında gönderilecek olan Jason-2 uydusu ile daha da kesin sonuçlar elde edileceği düşünülüyor. Ayrıntılar için http://sealevel.jpl.nasa.gov/



Argus, “Bilim insanlarının, bu yeni referans sistemi sayesinde, buzul esnemeden beri yerin nasıl akıcı bir mantoya [cıvık-yapışkan ya da ağdalı-yapışkan] sahip olduğunu, 20 bin yıl önce buzlarla kaplı Kanada gibi büyük bir kütleye sahip (masif) buz tabakalı alanların kaybolması sonucu, yer kabuğunun nasıl yükseldiğinin daha kolay anlaşılacağını” belirtiyor. Ayrıca, bilim insanları, yeni bilgileri de kullanarak fay hatları boyunca, plaka hareketlerini daha doğru bir şekilde tanımlayabileceği gibi deprem ve yanardağ sistemlerinin işleyişini daha rahat anlayabilecek.



Dünya’nın ağırlık merkezinin kesin olarak bilinmemesine rağmen Dünya’nın döngüsel hareketinin tahminleri, yılda 2 ile 5 mm arasında hata payı ile hesaplanabiliyor. Yeni tekniğin geliştiricisi Donal F. Argus, yerkabuğu üzerindeki konum alanlarını, dörtlü uzay temelli teknikler kullanılarak gerçekleştirdikleri hassas [çn. ölçümler] sonucu, yerin ağırlık merkezini yılda 1 mm yakınlıkta tahmin edileceğini belirtiyor.



Bu dörtlü uzay temelli tekniğin hem geliştiricisi hem de yöneticileri olan NASA ve proje kapsamındaki ulusal ve uluslararası ajanslar, "Voyage au centre de la Terre"[4] adlı bilim kurgu kitabındaki kahramanların hayalini gerçekleştirebilecek mi?



Yeni çalışma ile ilgili detaylı bilgi ve sonuçlar Geophysical Journal International’ın[5] Haziran sayısında yayımlandı.

Bunları Biliyor Musunuz?

1. Birkaç on bin yıllık bir dönem boyunca, bir magmatik sokulum 200 metre kalınlığındaki bir örtü tabakasını 600°C kadar ısıtabilir.

2. Plütonik kayaçların çevre kayaçlarla temasta olması durumunda, ısı aktarımı ve hidrotermal çözeltiler, beril, bor mineralleri, pirit, apatit, grafit, asbest ve talk minerallerine ait kontak metasomatik veya skarn yataklarını oluştururlar.

3. Plaser yataklarında; elmas, monazit, sillimanit, dişten, andaluzit, granat ve korund gibi minerallere ait son derece büyük zenginleşmeler meydana gelir.

4. Diyajenez, gevşek sedimanların sert bir kaya oluşturmak üzere sıkışıp-pekişmesi şeklinde ifade edilebilir ve sedimantasyon ile metamorfızma arasındaki bütün süreçleri kapsar.

5. Denizaltı bozunması veya halmiroliz, sedimanların denizsuyu ile glokonit, fıllipsit ve kil mineralleri oluşturmak üzere reaksiyona girmesidir.

6. Deniz suyu hacimsel olarak buharlaşma nedeniyle %50'nin altına düştüğünde, denizsuyu çözeltisinden itibaren jips çökelimi gerçekleşmektedir.

7. Dedolomitleşme (kalsitleşme), dolomitin kalsit tarafından metasomatik olarak ornatılması veya MgCO3'ın dolomitten seçimli olarak uzaklaşmasıdır.

8. Deprem dalgaları yüzey ve cisim dalgaları olmak üzere iki ye ayrılır.

9. P dalgaları en hızlı yayılan bu yüzden deprem kayıt aletlerinde (sismograf) en önce görülen dalgalardır.

10. Yağmur, özel şekilde yapılmış ve bugün standart hale getirilmiş aletlerle ölçülür. Bunlara "Yağmur Ölçen" (Raingage, Pluviometer, Pluviograph) adı verilir. Yağmur ölçerler, ölçme açısından ağırlık ve yükseklik ölçen, kaydetme açısından her yağıştan sonra deposunda toplanan su miktarını kaydeden ve yağış süresince devamlı kayıt yapan olarak sınıflandırılır

11. Rayleigh dalgaları yüzey dalgaları olup,S ve P dalgalarına göre daha yavaş fakat genlikleri daha büyüktür.

12. Love dalgaları yüzey dalgalarıdır. Bu dalgalar raylegh dalgalarına göre daha hızlıdır.

13. Fanerazoyik devir, yeryüzü yaşamının son 545 milyon yıllık dilimini içine alır. Fanerazoyikte yaşam önce suda çeşitlenip yaygınlaşmış, daha sonra karaya çıkıp kıtalara yayılmıştır.

14. Fosfat kayaları, çoğunlukla glokonit ve koprolitler ile birlikte, Kambriyen, Permiyen, Geç Jura, Erken Kretase ve Tersiyer dönemlerinde olduğu gibi geniş transgresyon dönemleri esnasında denizlerde oluşurlar.

15. Bor madenleri yeryüzünde mineral tuzları şeklinde bulunmaktadır. Bor madenleri içindeki B2O3 oranına göre değerlendirilir. Dünyadaki bor madeni rezervlerinin % 66'sı Türkiye'dedir. Dünyada işetilen toplam 488 milyon tonluk rezervin 320 milyon tonu Türkiye'dedir.

16. Levha tektoniği açısından, volkanların çoğunluğu levhaların birbirinden uzaklaştığı yerkabuğunun tansiyon bölgelerinde ve levhaların birbiri altına daldığı kompesyon zonlarında sıralanmışlardır.

17. Tarihsel zamanlardan beri yeryüzünde faaliyet halinde bulunan volkanların sayısı yaklaşık olarak 500 kadardır.

18. Dünya toplam işletilebilir altın rezervi 49 bin tondur ve dünya altın üretimi, son 25 yılda yaklaşık olarak ikiye katlanmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, bilinen altın cevherleri işletmeye alınırken, yeni altın yataklarının bulunması için tüm dünyada yoğun bir arama ve yatırım dönemi başlamıştır. Dünya altın üretiminin %53'ü dört sanayileşmiş ülke tarafından yapılmaktadır. Bu dört ülke ABD-Kanada-G.Afrika Cum.-Avustralyadır.

19. Dünyanın en kurak kıtası olan Avustralya'nın en önemli su kaynağı Murray-Darling Nehri yükselen tuz seviyesinin tehdidi altında.

20. Tsunami kelimesinin kökeni Japonca'dır. Bu dev okyanus dalgaları ilk defa Japon balıkçılar tarafından "tsunami" olarak isimlendirilmiştir. Etimolojik olarak incelendiğinde "tsu" liman, "nami" dalga anlamlarına gelmektedir. Bu tür dalgalar rüzgar dalgalarından farklıdır. Deprem, toprak kayması, meteor düşmesi, volkanik patlamalar gibi nedenlerle oluşan uzun periyotlu deniz dalgalarıdır

21. Baraj mühendisliği, uygarlığın bir parçası olarak 5000 yıldan beri insanlığın hizmetindedir. Çin'de Hindistan'da ve Mısır'da eski uygarlıklardan kalma birçok baraj kalıntısına rastlamak mümkündür. Türkiye'de Romalılar zamanından kalma iki adet baraj kalıntısı vardır. Bunlardan birincisi, Ankara'nın 190 km kuzeyindeki Örükkaya'daki barajı olup yüksekliği 16 m, uzunluğu 40 m dir. Diğeri ise İstanbul'un 210 km güneyinde Çavdarhisar'da Kocasu üzerinde 7 m yüksekliğinde ve 80 m uzunluğundaki barajdır. Her iki baraj da iki taş duvarla kaplanmış toprak çekirdekten oluşmaktadır.

22. Ülkemizde lületasi, yüzyillardan beri bilinen ve geleneksel ihraç ürünlerimizden olan bir mineral olmasina karsilik, sedimanter olusumlu, tabakali tip sepiyolit yataklarina yönelik arastirmalar son yillarda baslatilmis ve kullanim alanlarinin tespitine yönelik teknolojik çalismalar yürütülmüstür. Atapulgit ise, ülkemizde halen üretimi olmayan, ancak jeolojik olarak çesitli yörelerde bulunmasi muhtemel bir kil mineralidir.

23. Levha hareketleri, kıtaların ve okyanusların yerlerini ve biçimlerini değiştirir. Kıtasal levhalar birbirlerine yakınlaştıklarında, mantonun içine dalmak yerine, birbirleriyle çarpışırlar. Bu basınçla oluşan kırılmalar ve yığılmalarla da sıradağlar oluşur.

24. Magmatik kayalar, yüksek sıcaklığa sahip, basınç altında çözelti halinde bulunan çeşitli silikatlar,oksitler, sülfürler ve uçuculardan oluşmuş magma adı verilen doğal eriyiklerin soğuyarak katılaşması yoluyla meydana gelir. Magma yerkabuğu içinde farklı derinliklerde yerleşir.

25. Başkalaşım kayaçları veya metamorfitler olarak da adlandırılan ve yerkabuğunun yaklaşık % 27'sini oluşturan metamorfîk kayaçlar, önceden mevcut kayaçlann, sıcaklık, basınç ve kimyasal olayların etkisi altında metamorfizmaya (başkalaşma olayı) uğraması sonucu meydana gelirler ve metamorfizma derecesi ile oluştukları kayacın kimyasal bileşimine göre çeşitli tip ve özellikte bulunurlar.

26. Alüminyum, doğada bileşik halde (oksit halinde ) bulunur ve yerkabuğunun yaklaşık %8’ini oluşturur. Alüminyum üretiminin en önemli hammaddesi olan Boksit minerali %30-60 alüminyum oksit içerir. Dünyada boksit rezervlerinin en fazla olduğu ülkeler Avustralya, Jamaika, Gine ve Brezilya olarak sıralanabilir.

27. Türkiye’nin tatlı su potansiyelinin yaklaşık %10’luk bölümünü yeraltı suları oluşturur. Yeraltı suları aynı zamanda sulakalanları besleyen önemli kaynakların başında gelmektedir. Pek çok işlevi olmasıyla birlikte, özellikle denizin etkisini azaltarak kıyıdaki ve lagünlerdeki tuzlanmayı önler. Kıyılardaki aşırı yeraltı suyu çekimi bu işlevi sona erdirir ve tuzlanma başlar.

28. Yeraltı suyu kirlenmesinin en büyük sebebi, evsel ve endüstriyel atıkların arıtılmadan alıcı ortamlara verilmesidir. Katı, sıvı ve gaz atıklar alıcı ortama verildikten sonra; iklim durumuna, toprağın yapısına, yeryüzü şekline, atığın cinsine ve zamana bağlı olarak yeraltı sularına karışır.

29. Madenlerimizin gerekli jeoloji ve madencilik yöntemleriyle sistemli olarak araştırılması ve işletilmesi amacıyla 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kurulmuştur.

30. Depremler levhaların birbirlerini dokunduğu sınırda oluşan deformasyon ve kırıklarla ilişkili olduğundan deprem odakları levha sınırlarını belirler. Şekilde görülen deprem odaklarının belirgin sınırlar boyunca oluşturduğu diziler 'Deprem Kuşakları' olarak adlandırılır. Ülkemizin üzerinde bulundugu deprem kuşağına 'Alp-Himalaya deprem kuşağı' denir.

31. Jeoloji, yerküreyi oluşturan maddeleri ve jeolojik süreçleri inceler. Jeoloji Mühendisliği, jeolojik problemlerin araştırılmasını; maden, petrol ve yeraltı su kaynaklarının bulunmasını ve geliştirilmesini; mühendislik yapılarının yer seçimini ve doğal afetlerin tanımlanmasını ve bunlara ilişkin uygulamaları içerir.

32. Lületaşının, beyaz, sarımtrak, gri ya da kırmızımsı ve mat renklileri vardır. Sertlik derecesi 2 - 2.5 olup, hafif yapışkan ve gözeneklidir. Toprağın 20- 60-130 metre derinliklerinde, irili ufaklı yumrular halinde bulunur. Küçük yumrular, derinlere açılan kuyular ve kuyulara bağlı tüneller kazılarak toplanır.

33. Minerallerin aşınmaya ve çizilmeye karşı gösterdikleri direnç sertlik olarak bilinir. Minerallerin sertliği Avusturyalı mineralog Friedrich Mohs tarafından 1822 de ortaya konulan ve Mohs sertlik dizisi adı verilen bir ölçek yardımıyla nisbi olarak ölçülür.

34. Dipten yerkabuğunun içine çok büyük kütleler, yığınlar halinde sokulmuş, fakat yeryüzeyine ulaşamadan derinlerde katılaşmış mağmatik derinlik kayaçlarına batolit denmektedir. Batolitlerinkökleri dipsiz derinliklerdedir.Uludağ bir batolittir.Anglo-Saxon ülkelerinde "stock" batolit yerine kullanılır.

35. Metalik madenler genellikle kristalin derinlik kayaları ile metamorfik serilerin egemen olduğu bölgelerde , kömürler karasal tortulların yaygın olduğu yörelerde petrol ise özel nitelikte denizel tortuların birikmiş olduğu sahalarda oluşup geliştirler.

36. Türkiye’nin en eski fosilleri erken Paleozoik zamanda Kambriyen dönemde (544-505 milyon yıl önce) yaşamış TRILOBİTLER’dir.

37. Türkiye jeoloji haritasına bakıldığında yurdumuzun hemen her tarafında çeşitli büyüklükte Paleozoyik hatta Alt Paleozoyikden Tersiyer başlarına kadar olan dönem içerisinde çeşitli derecede metamorfizmaya uğramış masifler görülmektedir. Bir bakıma ülkemizin temel taşlarını oluşturan bu masifler üç gurup altında incelenebilirler:1. Tamamen yüzeyde görülen Batı Anadolu Masifleri2. Neojen örtüleri altından adacıklar şeklinde yüzeye çıkan İç Anadolu Masifleri3. Büyük ölçüde volkanik örtü altında kalmış olan Doğu Anadolu Masifleri

38. Kaldera, Portekizcede ve İspanyolcada kazan anlamına gelmektedir. Kraterin büyük boyutlusudur. Bir volkanın doruk kesiminin bir patlama ile parçalanarak dağılması, ya da bacayı dolduran magmanın yerkabuğu içinde geri çekilmesi ve kraterin çökmesiyle oluşur. Van gölü batısındaki Nemrut Dağı üzerinde bir kaldera vardır. Bu çanağın içinde birkaç göl, küçük volkan konisi, genç lav yığınları, ılık su ve gaz kaynakları vardır.

39. Türkiye'nin en eski fosilleri erken Paleozoik zamanda Kambriyen dönemde (544-505 milyon yıl önce) yaşamış TRILOBİTLER’dir.

40. MTA Genel Müdürlüğü, Tabiat Tarihi Müzesi'nin yanı sıra, Türkiye'nin ilk Jeoloji Parkı'nı da oluşturmuştur. Genel Müdürlük kampusu içinde, yaklaşık 10.000 m2lik bir alanda bir Türkiye haritası yapılmıştır. Bu harita üzerinde büyük fay hatları, belli başlı volkanlar gibi ülkemizin önemli jeolojik yapıları ile birlikte, önemli yeraltı kaynakları ve jeolojik süreçlerle oluşmuş doğal anıtları sergilenmektedir. Ziyaretçiler, Türkiye'nin jeolojik yapısını çeşitli özellikleri ile tanırlarken, ülke ekonomisine katkıda bulunan yeraltı kaynaklarının nerelerde bulunduğunu, fiziksel özelliklerini doğrudan görerek, dokunarak ve açıklayıcı bilgilerden yaralanarak öğrenmiş olacaklardır

41. 60 milyon yıl önce, üçüncü jeolojik devirde Toroslar yükseldi, kuzeydeki Anadolu platosunun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçti. Erciyes ve Hasandağı ile ikisinin arasında kalan daha küçük Göllüdağ lavlar püskürttüler. Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakası ile örtüldü. Bazalt çatlayıp, parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgarlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı. "Peribacası" dedi. Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakaları ise erozyonla vadilere dönüştü, ilginç şekilli kanyonlar oluştu.

42. Yerkabuğundaki bir çok faktör yaşamımızı etkilemektedir. Günümüzde milyonlarca insan radon, toryum, uranyum, arsenik, civa, kurşun, kalay, kobalt, nikel, molibden, silisyum, bakır, kadmiyum, kükürt, magnezyum, talyum, flor, iyot, vb. elementlerin azlığından veya çokluğundan dolayı sağlık sorunları yaşamıştır ve yaşamaktadır. Bununla birlikte insanlar binlerce yıl boyunca veba, çiçek, humma gibi hastalıkların tedavisinde bazı kayaçlar ve minerallerden yararlanmışlardır. Yeni gelişen ve giderek önem kazanan bu gibi konular Tıbbi Jeolojinin ilgi alanına girmektedir. Jeoloji Mühendislerini, Tabipleri, Epidemiologları, Diş Hekimlerini, Patologları, Veteriner hekimlerini, Ziraatçıları, Biyologları, Hidrojeologları, Mineralogları ilgilendiren Tıbbi Jeoloji; insan, hayvan ve bitki sağlığı üzerine ortam jeolojisinin etkilerini inceleyen bir bilim dalıdır.

43. ilk defa 1669 yılında, Steno adında Danimarkalı bir doğa bilimci, karasal alanlarda denizel tortullar ve bu denizel tortullar içindede, oluştukları zamanı simgeleyen deniz canlıları kalıntılarını fark eder ve dünyamızı oluşturan kayaçlanın bir anda değil de, zaman içinde denizlerde üst üste yığışarak oluşmuş olmaları gerekliliğine işaret eder. Tabakaların üst üst bulunuşlarından hareketlede, altta bulunan tabakanın daha yaşlı, onun üzerindede bulunanın, daha genç olması gerekliliği ilkesini (superposition) ortaya atarak, yeryuvarı tabakalarının göreli, olarak yaşlandırılabilmesi prensibinin temelini atar.

44. Aletle depremlerin ölçülmesine yönelik ilk aygıt; M.S. 132 yılında Çinli filozof Chang Heng tarafından icat edilmiştir. Bu aygıt ayaklı bir vazo üzerine eşit aralıklarla yerleştirilmiş 8 tane ejderha başı ile vazonun ayağı üzerine yerleştirilmiş 8 tane kurbağadan oluşur (Şekil.16). Kurbağların açık olan ağızları ejderhalara doğru dönüktür. Deprem sırasında ejderlerden bazıları ağızlarındaki bilyeyi kurbagaların ağzına düşürür. Hangi ejderin bilyesi düşmüşse sarsıntının doğrultusu o yödedir. Aletin kendi bulunduğu yerde hissedilemeyen yaklaşık 750 km uzaklıklardaki depremleri algılayabildiği söylenmektedir.

45.Dipten yerkabuğunun içine çok büyük kütleler, yığınlar halinde sokulmuş, fakat yeryüzeyine ulaşamadan derinlerde katılaşmış mağmatik derinlik kayaçlarına batolit denmektedir. Batolitlerinkökleri dipsiz derinliklerdedir.Uludağ bir batolittir.Anglo-Saxon ülkelerinde "stock" batolit yerine kullanılır.